4 Nisan 2011 Pazartesi

Passenger Seat

Emin değilim ama öyle olduğuna inanmak istiyorum.
Emin değilim ama bu sefer bindiğim son araba olmasını istiyorum.
Emin değilim ama yolun sonunda ikimizinde mutlu olmasını istiyorum.

Bunlara benzer emin olmadığım ama sonucunun iyi/güzel olmasını istediğim bir yığın şey var.

Fakat emin olduğum tek birşey var:

Şu an ikimizde mutluyuz ve birbirimizi seviyoruz.

Kızılım'a..

22 Haziran 2010 Salı

O

O'nun hakkında yazabilecek yığınla şeyim olmasına rağmen bir o kadar da yok aslında. O kadar saf ve temiz ki sadece iki kelime O'nun hakkında hissettiklerimi anlatmaya yeter. Fakat bu seferde O'na verdiğim önemi gösteremiyecekmişim gibi geliyor.


Esasında bu kadar karmaşıkta değil ben O'nu seviyorum.
O da beni.
Mutluyum, mutlu ve mutluyuz.

Evet biliyorum belki çok çabuk kaptırdım kendimi ama yapacak bir şeyim yok böyle hissediyorum. Ve böyle hissetmek belki de ilk defa beni korkutmuyor. Uzun zamandan sonra belki de ilk defa bu kadar içten ve huzurlu bir şekilde gülebiliyorum.

Hakkında daha fazla şey yazmak istiyorum ama bir o kadar da istemiyorum...

3 Haziran 2010 Perşembe

Catch Without Arms

TTS'e yazmış olmama rağmen bir eksiklik hissi içimi bırakmamaya devam ediyor. "olmadı o kadar kısa yazmak", "o şarkı bu kadar basit özetlenemez" diyor içimdeki bu garip his. Böyle bir şarkı dinlemeyeli bayaa uzun zaman olmuş demek ki anlaşılan. Belki de şarkıda bahsedilen, daha çok hissedilen desem daha iyi olacak. O eziklik ve çaresizlik durumu, bunca zamandır içime oturmuş ne kadar "o" kişi olamama sıkıntısı varsa hepsini o kadar güzel dile getiriyor ki yazdıklarım bir türlü beni tatmin etmiyor tam anlamıyla.

Büyük bir ihtimalle bu yazıda tam anlamıyla istediğimi veremiyecek ama yazmak istiyorum. Anlamsızca geçmişimle ilgili şeyler yazmak, saçmalamak, sövmek, hatta bunları her yere yazıp rezil olmak istiyorum. En çok koyanı da etrafımda "o" kişiye ait insanları görmek belki, salak saçma bir şekilde "Niye ben değil de onlar?" diye triplere giriyorum. Anlam veremiyorum kendime. Geçmişe dönüp baktığımda "Nerde yanlışım var?" diye kendime soruyorum ve her defasında bir cevap bulamamak beni deli ediyor.

Belki yapımda yok, belki böyle bir şeye hiç sahip olamıyacam hep böyle mal mal çocuk triplerine girip ağlamaya devam edicem. Bilmiyorum ne yapıcam, ne edicem. Hele ki bu sıralar mutlu olmama rağmen böyle bir ruh haline girmiş olmam bile bir saçma durum. Fakat buna rağmen bir yenilgi daha kaldırır mı bu bünye cidden bilmiyorum. Şimdi bunları dememe rağmen nasırlaşmış duygularımdan dolayı da "gene siklemiyeceksin arhan" diyorum kendi kendime.

Saçmalıdığımın süper bir şekilde farkındayım ama metafor kullanmadan, bazı şeyleri gizlemeden yazmak, içimden atmak istiyorum her ne kadar bir anlam ifade etmeselerde okuyacak kişilere.

Neyse artık... diyeceğim son bir şey var sonrada o güzel sözleri buraya kopyalayıp bu yazıyı noktalayacağım. Beni bu hale getirmiş olan, yayında ve yapımda emeği geçenlere sonsuz "teşekkürlerimi" sunarım.

"I'm not your star
I'm not that beam of light
Here to save your life
Oh no"

1 Haziran 2010 Salı

Ello!

Esasında burayı tambılır'a taşıyacaktım ama yapamadım. Buranın o bana özel, bana ait hissiyatını tambılır da yakalayamadım bir türlü yazık bana. Neyse efendim tekrar bir bloguma uğrayayım dedim hem azıcık dertleşme hemde neler oluyor neler bitiyor hakkında updateler dökeyim dedim.

Bu yazıyı yazdığım sıralarda ki gündem konumu sevgili finallerim oluşturuyor hatta bugün bir adet finalim bulunmakta. Neler olacağını görecez bakalım hayırlısı diyelim.

Bunun üstüne tumblr vesilesiyle devam eden Mr. Ehm'in şarkılara dokunma bloguna kafama estikçe, daha doğrusu hakkında bir şeyler yazılmaya değecek bir şarkı varsa onun hakkında ufak ufak yazılar karalıyoruz. Merak ederseniz şurayı bir tıklatın. "Bende yazmak istiyorum!" derseniz Mr. Ehm'in bloguna sağ taraftan ulaşıp bir iletişime geçiniz derim.

Finalleri saydık, tumblr'ı saydık geriye de esasında pek bir şey kalmadı esasında, hayat akmaya devam ediyor bende bu akıntıda sürüklenmeye..

5 Şubat 2010 Cuma

Mutluyken mutsuz olabilme durumu

Her yazıya başlamadan mutlaka bi tıkanma yaşarım: "Bu seferkine nasıl bir giriş yazsam" "nasıl bir gelişme içersin" "nasıl bağlasam" vs şeklinde. Şimdide bu dertten muzdaribim ama büyük bir ihtimale saçmalama şeklinde devam edicek. 

Hoş esasında yazarak anlatmak istediklerimi başlk gayet bir şekilde özetliyor ama bunları dahada açma isteği duyuyorum. Bir yere bunları kusup rahatlama isteği içinde bulunuyorum. 

Şu an yeni bir şoför tarafında görüşme içersindeyim yolun belli olmayan bir kısmını yolcu koltuğunda geçirmek için. Fakat biraz garip oluyor çünkü hiç tanımadığım bir şoförle tanışmayalı hatta uzun süre bir süre yoldan geçen bir araba olmadığı için afallamışım haldeyim az. Farkında olmadan o kadar yalnız kalmışım ki şimdi garip geliyor bazı şeyler ama yavaş yavaş alışmam lazım buna, çünkü yürümekten yoruldum hele bu uçsuz bucaksız yol söz konusu olunca insan ister istemez yanında en azından konuşabileceği birisini arıyor..

Görüşmenin iyi geçip bir anlaşma sağlanacağından ne kadar umutlu olsamda, her iyi şeyin içinde bir gram kötülük vardır mantığından dolayı bu umutlu ruh halimin içersindeki umutsuzluk can sıkıyor ara ara..

Neyse artık olumlu düşünüp karara bakıcam artık şu an boşu boşuna kendimi hırpalamaya gerek yok..

3 Şubat 2010 Çarşamba

Ulan benim bi blog'um vardı be?

Forever meh modundan gezmekten sevgili meh.'imi unutmuşum yahu çok ayıp etmişim. Her ne kadar da bu yazıyı ben kimilerinin gözüne sokmadıktan sonra ilk ve tek okuyucu ben olacam ama neyse elbet birilerinin gözüne sokucam o kesin.

Ben en son girdimi girdim gireli çok şey oldu lan hayatımda, for example sosyolojiden çaktım. Böyle kocaman bi F var başarı durumunda. Bu da yetmezmiş gibi sevgili yeni yönetmeliğimiz sağolsun yaz okulu zorunluluğu gibi saçma salak bir şeyden bahsediyor. En kısa zamanda okula gidip şu işleri bir açıklığa kavuştursamda bahar yarıyılına bi oh çekerek geçsem çok şukela olacak.

27 Ekim 2009 Salı

Netame

Yazıya nasıl başlıyacağımı bilmemem sebebiyle oluruna bırakıyorum gene çoğu şeyde yaptığım gibi. Çünkü bu kafa başka türlü çalışamıyor, rahat edemiyor.

Netame'nin dün gece hayatıma girmesi sonucu şunu anlamış bulunmaktayım; Yazılanın görüntüsü üstüne bir de müziği olunca illede animasyon olmasına gerek kalmıyormuş. Gayet bir güzel şekilde o dünyanın içinde hissedebiliyormuşum okuyarakta. Yazdıklarımdan anlaşılabileceği üzere Netame müzikli bir grafik kitap. "Ne anlatıyor pekin?" derseniz şuraya bişey yazmam benim için pek doğru olmayacaktır sandımca çünkü kitabın bana anlattıkları değişikti ama şöyle bir durum var ki eğer uzun zamandır bir kitap okurken kendinizi, o kitabın dünyasına giremiyosanı şiddetle tavsiye ederim. Okurken kitabın içindeydim çünkü.

Neyse canım bu kadar merak uyandırmak yeter sandımca :)

Unutmadan en çok hoşuma giden şeylerden biri de ana karakterin söylediği o güzel söz:

"All I can say is All I can do"